Babam’ın Ardından

Bazı düşüncelerinizi kelimelere dökmekte zorlanırsınız, işte bu da öyle bir yazı. Babam Emre Madran’ı 26 Eylül 2013 sabahı kaybettik. Aniden, beklemediğimiz bir anda.


Her Çarşamba akşamı olduğu gibi 25 Eylül akşamı da eski dostlar ile buluşmak üzere sözleşmiştik. Evlendikten ve özellikle çocuk sahibi olduktan sonra öyle her aklınıza gelen akşam kendinize ait bir plan yapmanız mümkün olmuyor. Bu açıdan benim seçtiğim ve yakın dostlarıma empoze ettiğim gün Çarşamba’dır. Belki de bekarlıktan gelen bir alışkanlıkla Çarşamba akşamlarını her zaman çok sevmişimdir. 1-2 kadeh birşeyler içmek, sohbet etmek ve kafa dağıtmak için çoğunlukla ideal akşam olmuştur benim için.

Babamla hiç kavga ettiğimizi hatırlamam, birbirimize hiç küsmedik, gücenmedik de, belirli bir saygı çerçevesinde ağabey ve kardeş gibi yaşadık. Ben işi bir adım daha ileriye götürüp son yıllarda ona “abi” dedim hep, o da bana aynı şekilde hitap etmeyi tercih etti. Hatta bu diyaloglara tanık olan 4,5 yaşındaki oğlum Tan da bir ara bana “abi” diye hitap edecek oldu, ama daha erkendi, yaşanacak çok şey vardı.

25 Eylül öğleden sonra Babam aradı. “Abi, biliyorum senin bugün boş günün, ne zamandır birlikte oturup birşeyler içmedik, akşam işin yoksa görüşelim” dedi. Tuhaf ama genelde haftasonları görüşürdük, hafta içi nadiren bir araya gelebilirdik. Tereddüt etmeden “Tamam, akşam okuldan çıkınca ODTÜ’ye gelip seni alırım” dedim. Öyle de yaptım. Son buluşmamıza gittiğimi bilmeden okuldan çıktım, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nin önünden Babamı aldım. Trafiğe takılmamak için Vişnelik tesislerine gitmeye karar verdik. İstersek başka bir yere geçeriz diyerek programın ucunu da açık bıraktık.

Babamla benim aramdaki yaş farkı kadar oğlumla benim aramda yaş farkı var. Aynı yaşda erkek evlat sahibi olmuşuz. Babam ben doğduğumda kendi babasına “Ben görevimi tamamladım artık baba, bundan sonrası oğlanın” demiş. Ben de aynı taktiği uygulayarak topu Tan’a attım. Madran sülalesinin geleceğini artık o düşünsün. Ataerkil bir aile yapımız olmamasına rağmen soyadını sürdürme bana her zaman epik bir haz vermiştir. Umarım Tan da topu atacak bir evlada sahip olur.

Çarşamba’nın müdavimleri Oktay, Hakan ve Savaş ile dostluğumuz 30. yıla doğru ilerlemekte. Bir insan evladının 40 yaşına kadar karşı karşıya kalabileceği durumların hemen hepsini birlikte yaşadığımızı söyleyebilirim. Hem Babam hem de Annem bizlerin büyümesine tanıklık ettiler. Ben neysem onlar da oydu bizimkiler için. Adını burada sayamadığım bir çok dostumun da gönlünü almak isterim; hepsinin yerleri ayrıdır.

ODTÜ Mezunlar Derneği’nin Vişnelik tesisleri, Atlıspor Kulübü’nden sonra Madranlar için ikinci tercihdi. Birine son zamanlarda çok gidildiğinde sonraki seçim genelde ikincisi olurdu. Bu sefer Vişneliğin tercih nedeni ulaşım açısından rahat oluşuydu. ODTÜ’den çıktıktan 5 dakika sonra ilk kadehi doldurmak mümkündü. 25 Eylül akşamı da öyle oldu. Babam Yeni Rakı’nın Yeni Serisi’ni içerken ben araba kullanacağımdan dolayı her zamanki gibi tercihimi Efes Ligth’dan yana kullandım. İlk kadehleri tokuştururken yaz boyu hemen her fırsatta Babamla bir araya geldiğimiz ve son yıllarda her zamankinden daha çok birlikte vakit geçirdiğimiz gerçeğine çok fazla kafa yormamıştım. Yaş ilerledikçe ve torun torbaya karışıldıkça aile birbirine daha da bağlanıyordu sanırım.

Akşamın devamında masaya Oktay, Hakan ve Oktay’ın abisi İbrahim Abi katıldı. Savaş son zamanlarda yeni doğan oğlu ile bizden daha çok ilgilenmekteydi doğal olarak. Babam Oktay’ı ve Hakan’ı görünce çok mutlu oldu. Keyfine keyif katıldı. Eski-yeni hikayeler, anılar ve gündeme ilişkin tespitler-yorumlar havada uçuşmaktaydı. Akşamüstü 18:30 gibi geldiğimiz Vişelikten 23:30 gibi ayrıldık. Ayrılırken babamın yüzündeki mutluluğu bizlere bakışını unutmam mümkün değil. Arabayla Emek’teki eve bırakırken Babamın son sözleri “Abi gece için teşekkürler, vallahi çok iyi oldu çocukları da gördüğüm, haftasonu telefonlaşırız, birlikte birşeyler yaparız” oldu. Haftasonu gerçekten de birlikte birşeyler yaptık. Benim için son görev olan şeyler.

26 Eylül Perşembe sabahı her zamanki rutinimde oğlanı yuvaya bırakıp okula gitmek üzere evden ayrıldım. Sonrasında zaman sanki ışık hızıyla ilerledi. Telefonlar, Ambulans, ilk müdahale, 45 dakika boyunca bekleyiş ve gerçeklerle yüzleşme zamanı. Daha önce annemin babasını, babamın babasını ve anneannemi kaybetmiştim. Hepsinin kaybı benden bir şeyler alıp götürmüştü ama bu sefer neleri kaybettiğimi henüz kestirmem mümkün değildi.

“Babamın Ardından”, kişisel günlüğümdeki yazı dizilerinden biri olacak. Babamla ilgili anılarımı bu dizi altında yayınlayacağım.

Işıklar içinde uyusun…

Babam’ın Ardından” için 2 yorum

Kendininkini ekle

  1. Canım oğlum duygusal yazını okudum, göz yaşlarım sel oldu. Bu ameliyatlı gözlerim için hiç iyi değil ama ben de senin gibi yazmayı tercih ediyorum. Çünkü bana da yazmak hissettiklerimi söze dökmekten daha kolay geliyor. Deşarj olmanın bir yolunu bulmak şart. Sen her acı olayı göğüslemek bize destek olmak zorunda kaldın Allah bin kere razı olsun, sana da senin gibi hayırlı bir evlat nasip etsin (Tan tavşan gibi). Baban nur içinde yatsın, o ve ben sizin gibi evlatlara sahip olduğumuz için hep mutluluk duyduk, ömrünüz sağlık ve mutlulukla geçer inşallah. Yazmaya devam et lütfen. Seni çok seviyorum. Annen…

Rafet Orçun Madran için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

WordPress gururla sunar | Theme: Baskerville 2 by Anders Noren.

Yukarı ↑