Koronavirüs ile Mücadelede Açık Veri Şart

İtalya, Fransa ve İspanya’dan iyi haberler gelmiyor. Her üç ülkedeki doktorlar da önlemlerin alınmasının gecikmesinden yakınıyor ve bu konuda dikkatli olunmasını tavsiye ediyor. Türkiye’de halen yeterli sayıda test yap(a)mıyoruz, vakalar ile ilgili bilgi akışı şeffaf değil.

Hangi şehirde, hangi ilçede durum nedir bunu bilmiyoruz, bu veriler anonimleştirilerek #AçıkVeri olarak sunulmalı. Tabip Odaları, Eczacılar Birliği, Siyasi Partiler bu verilere ulaşabilmeli ve öneriler getirmeli, politika geliştirilmesine yardımcı olmalı.

Ortak akıl ile hareket etmemiz gereken bir dönemde sis içinde yön bulmaya çalışıyormuşuz gibi hissediyorum vatandaş olarak. Birçok kişinin olayın ciddiyetini anlayamamış olmasının nedeni bu diye düşünüyorum.

56. Kütüphane Haftası Bence Böyle Kutlanmalı

Yıllar sonra Kütüphane Haftası Türk Kütüphaneciler Derneğinin ve Kültür Bakanlığının ortaklaşa düzenleyeceği etkinlikler ile kutlanacaktı. Maalesef #Korona‘dan bu anlamlı buluşma da nasibini aldı. Hafta etkinlikleri iptal edilmiş olsa da bu hiçbir şey yapmayacağız demek mi?

İptal edilen Kütüphane Haftası süresince belirlenmiş tema çerçevesinde kişisel ve kurumsal güncelerde yazılar yazılabilir, canlı ve kaydedilmiş videolar yayınlanabilir, podcastler dinleyiciler ile buluşabilir. Bence çok da güzel olur.

Çevrimiçi ortama iyice alıştığımız bu günlerde herkes elinden geldiği kadarıyla “Şehir Kültürü ve Kütüphaneler” temasına uyan (ya da uymayan) içeriklerle #Kütüphane2020 etiketi altında 30 Mart- 05 Nisan 2020 tarihleri arasında paylaşımda bulunsun. Bence buna ihtiyacımız var 🙂

“Eski MEB” çevrimiçi, “Yeni YÖK” çevrimdışı!

Fırsat eşitliğini bozabileceği kaygısı ile YÖK çevrimiçi derslerin yapılmamasını istiyor. MEB ise ikinci haftadan itibaren çevrimiçi öğrenme ile devam edileceğini açıklıyor. Normalde tam tersi olur diye bekliyor insan değil mi?

Uzaktan eğitim ve e-öğrenme uzun yıllar boyu Türkiye’de yüksek öğretimde kullanıldı. Yüz-yüze dersler ile birlikte de uygulandı. Ters-yüz edilmiş sınıflar, harmanlanmış öğrenme yöntemi halen kullanılmaya devam ediyor üniversitelerimizde.

YÖK, son yıllarda kendini YENİ YÖK olarak tanımlıyor. Bakış açısında farklılıklar olduğunu dile getiriyor. Ben böyle olağanüstü bir durum için eğitimin devam edeceği bir senaryo hazırlamasını beklerdim YENİ YÖK’ten. Ancak bunun tam tersini yaparak çevrimiçi ders yapılmayacak dedi.

Uzaktan eğitimin mutlaka etkileşimli yapılması gerekmiyor; çok farklı teknikler ve araçlar var. Neredeyse 20 yıldır bu işin içinde aktif olarak yer alıyorum. Her yapıdaki üniversite için farklı bir senaryo bile hazırlanabilir(di), çözüm üretebilir(di).

YENİ YÖK bu planlamayı görece çok az kaynakla yapabilirdi. Şimdiki gibi bir salgın hastalık ya da yaşanabilecek bir doğal afet sonrası yüksek öğretimin devamını sağlayabilirdi. İnternet ile yaşadığımız topyekün dönüşümün bu aşamada kullanılmamasını anlamak mümkün değil.

Halen geç değil, vizyonu olan, teknolojiyi takip eden, uzaktan eğitimi ve e-öğrenmeyi her yönü ile anlamış ve hazmetmiş bir ekip Türkiye’deki yüksek öğretim sürecini önemli ölçüde rahatlatacak kararlar alabilir. Yıllardır bu işi yapan kurumlarımız var; onlar model alınabilir(di)!

Tutuklu Yargılama Şart mı?

“Tutuklu yargılanma” ile ilgili ciddi bir hak ihlali var. Özellikle gazetecilerin tutuklu yargılanma kararlarında suçu kesinleşmeden peşinen cezalandırılma söz konusu olmaya başladı. Bunu kumpas davalarında da gördük. Onlarca kişi yıllarca yattıktan sonra beraat etti.

İfade vermeye kendisi gelen, yaşadığı ve çalıştığı yer belli olan kişiyi adli takip altına alıp yurtdışı çıkış yasağı koyulması neden yeterli gelmiyor. Özellikle yapılan bir haberin ardından zaten kayıtlı bir mecrada olan delilleri karartmak nasıl mümkün olabilir.

Gazetecilik suç değildir, tutuklu yargılanmayı gerektirecek bir suç hiç değildir. Tüm basın emekçilerine özgürlük ve adalet diliyorum. Demokrasi ve hukuk hepimiz için olmalı..!

Yıl Olmuş 2020

Türkçe’de kullandığımız bazı klişeleşmiş cümleler var; eğitim şart, yıl olmuş …. vb. Ancak bu sefer yıl gerçekten 2020 oldu. Birçok akademik etkinlikte ve projede 2020 ile ilgili birçok kestirim yapıldı ve hedefler konuldu; o zamanlar uzak gibi gelen bu yılın artık içindeyiz.

Ben yuvarlak ve birbirini tekrar eden rakamları severim. 2018 ve 2019 benim için zaten zor geçen yıllardı, bittikleri için içimde en ufak bir üzüntü ya da özlem yok. 2020’ye yazılışından kaynaklanan bir sempati de besliyorum. Bu yılın iyi bir yıl olacağı ile ilgili güçlü bir his var içimde, umarım doğru çıkar.

Madem bu yılı “sempatik” buluyorum o zaman yarım kalmış projelerin bittiği ve ötelenmiş işlere başlandığı bir yıl olsun. Bu bağlamda yılın ilk günü bu konuda bir blog yazısı yazarak en azından kendimi aşağıda bahsedeceğim konularla ilgili bir yükümlülüğün altına da sokayım.

Okumaya devam et “Yıl Olmuş 2020”

Kitap: A Quite Revolution

Creative Commons (CC) lisansı ile yayınlanmış olan beğendiğim kitapları (Made without Creative Commons, OER Training Workbook vb.) daha önce de buradan paylaşmıştım. Bu kitaplar benim de yazmış olduğum rehber niteliğindeki kitapları CC lisansı ile paylaşmama ilham vermişti (bkz: Mobil Programlamaya Giriş). İşte içindeki hikayeler ile ilham verecek kitaplardan biri daha karşınızda: A Quite Revolution / Bir Sessiz Devrim.

Okumaya devam et “Kitap: A Quite Revolution”

Türkiye neden bu kadar yalnız?

Körfez Savaşını sanırım herkes hatırlıyordur. Demokrasi ve özgürlük getireceğini idda eden ABD, Irak’ın önce Kuveyt’e girmesine izin verdi, sonra da bunu bahane ederek Irak’ı işgal etti.

ABD, Türkiye’nin Suriye topraklarında gerçekleştirdiği operasyonları bahane ederek yine aynı şeyi yapabilir mi? Şu an için fiili bir saldırı tehdidinde bulunmuyorsa bile ekonomik olarak sürekli tehdit etmekten geri kalmıyor. Son yıllarda ülkemizin yaşadığı en zor durumlardan biri olarak kabul edebiliriz Suriye denklemini.

Okumaya devam et “Türkiye neden bu kadar yalnız?”

Alper Bulut

Bundan tam 32 yıl önce tanıştık. İkimiz de çocuktuk. Ortaokul boyunca çok güzel anılarımız oldu. Günün büyük bir bölümünü birlikte geçirdik. Beraber büyüdük. Zekasına hayrandım. Askeri lisede okuduğu dönemde mektuplaştık, hiçbir zaman kopmadık. GATA’da okurken ve kıta görevlerinde fırsat buldukça bir araya geldik. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Düğününde beraber oynadık. Beni üniversitede ziyarete gelip hastalığını anlattığı günü hatırlıyorum. Kendimi ne kadar çaresiz hissetmiştim. Şimdi daha da çaresizim, üzgünüm, yılgınım. Bir dostunuzu kaybettiğinizde siz de bir parçanızı kaybediyorsunuz. Yerine koyabileceğiniz biri yok, avunabileceğiniz bir şey yok. Kanser büyük bir illet; ne kadar güçlü olursanız olun, hayata ne kadar sıkı sarılırsanız sarılın size kazanma şansı vermiyor çoğu zaman. Bunu ancak süreci yaşadığınızda anlayabiliyorsunuz. Alper çok güçlüydü, çok uzun süre savaştı, son ana kadar hayata tutundu. Seni çok özleyeceğim dostum, gülen yüzünü hiç unutmayacağım, her zaman kalbimdesin. Huzur içinde yat.

Türkiye’nin Sorunu Sadece Ekonomik Midir?

Atatürk ve arkadaşlarının temelini attığı Cumhuriyetimizi el birliği ile kendi menfaatleri doğrultusunda yağmalamaya çalışan iç ve dış güçler her zaman olmuştur ve olacaktır.

Kendi menfaatini milletin menfaatinden önde tutmak son yılların salgın hastalığıdır ve iyi eğitim ve terbiye almamış, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş destanını içine sindirememiş kişilerin bu hastalığa yakalanması şaşırtıcı değildir.

Okumaya devam et “Türkiye’nin Sorunu Sadece Ekonomik Midir?”

WordPress gururla sunar | Theme: Baskerville 2 by Anders Noren.

Yukarı ↑